KUTLU GEZİ 4
Gitmek için izin almıştık. Biraz ayak sürterek
akşam çorbasına kaldık. Acılı çorbayı
yeşil soğanla takviye ederek bir güzel yedik. Çok hoş olmuştu. Hava sıcaktı.
Arabanın kalkışını serin bir yerde bekledik.
Dönüyoruz. Akşam namazında
Silivri’deyiz. Bir camiye vardık tuvaletleri yok. Namaza daha var. Başka bir
cami aramak üzere Silivri’nin merkezine girdik. Tarihi Kurşunlu Camiine vardık.
Güzel, mutena bir camii ama onun da yeni tuvaletleri rögardan aşağıda kaldığı
için yıkılmış ve yenisi henüz yapılmamış.
Nasrettin Hoca bize oyun yapıyor
herhalde. Kızının mezarı karşılıyor biz hamamın hemen yanında. Dualar ettik.
Akşam namazını orada kıldık. Yunus Emre’nin de memleketi burası. Onu da hayırla
yad ediyoruz. Kaç defa kıyısından geçtiğim ve hep merak ettiğim bu ilçeyi bu
iki büyük manevi mimarlarından dolayı çok seviyordum. Sonunda kavuştum. Şirin
bir ilçeydi burası. Küçüktü, küçük olduğu kadar sevimliydi. Bazı arkadaşlar
şehir efsaneleri üreterek bizi korkutmaya çalıyorlardı. Burada kim vurduya
giden insanlar oluyordu güya. Hadi çabuk gidelim diyorlardı. Ben ihtimal
vermiyordum.
Güzel bir tarihi çeşmesi vardı.
Suyu şarıl şarıl akıyordu. Suyundan içtik. Küçük abdeste sıkışmıştım. Yakındaki
diğer camiye vardık. Onun tuvaleti vardı. Cami de küçük mü küçük. İhtiyacımızı
giderdik. Bu Camiyi de sevdim. Ben zaten
bu küçük camileri çok samimi ve sıcak bulurum oldum olası.
Arkadaşın bir çay içmek istedi ben
kabul etmedim o izin alarak gitti. Bayat bir çayla nefsini köreltmişti
döndüğünde kendi ifadesine göre. Arabaya
doluştuk toplanınca. Acıkmıştık, nevalelerimizi yedik. Abdülbaki köydeki pastaneden börek almıştı.
Bana da vermek istiyordu. Sonra dedim. Benim nevalem fazlaydı. Hem dağıtmış hem
kendimi doyurmuştum. Kuru yemişleri geri getirmek istemiyordum. Arkadaşlarla
paylaşarak afiyetle yedik ve bitirmiştik.
Dönüşte tam da dediğim gibi bayağı
geç kalmıştık. Özel taksisiyle gelen arkadaşlardan bazıları bile erken hareket
etmişlerdi. Biz şimdi evlerimize nasıl varacağımızı düşünüyorduk. Otobüsün
şehrin içine girmesine ve oradan şehrin batısına kadar varması gerektiğine
karar verildi. Ben zaten şoförün evinin güzergahında oluğum için sorun
etmiyordum.
Koyu bir sohbete daldık. Yol çabuk
bitiyordu. Ertesi gün tatil olduğu için sorun etmiyordum. Oğlana telefon ettim
beni yol güzergahından alacaktı. Mutluyduk manevi bir yolculuk olmuştu. İyi ki
bu yolculuğa çıkmıştık. Ne kadar ihtiyacım vardı. Gitmeden önce kalbimden
geçmişti. Zuhurat oldu. Çok uygun bir zamandı.
Bu manevi yolculuğa ne kadar da
ihtiyacım varmış, gidip döndükten sonra anladım. Bu manevi iklimlerden bir
esinti olmadan yaşamak ne kadar zordu. Allah dostlarının kuşatıcı iklimi
teneffüs etmek ne güzel ne hoştu. Onları
bir kere bile görmek bir ömre bedeldi. Onlar çağımızın Yunus Emre’si, Hacı Bayram-ı
Veli’si, Hacı Bektaş-ı Velileriydiler. Ve insanlığın onlara ihtiyacı su kadar
ekmek kadar hayatiydi.
İyi ki varsınız. İyi ki onlar var.
Olmasaydılar yaşamak tam bir azap, dünya tam bir zindan olurdu.
Ahmet KEMAL