07.09.13 (Cumartesi)
Günlüklerime ara verdim. Yaşamak yazmanın önüne geçti. Önce
tayin sonra düğün ve nihayet taşınma. Hepsi üst üste geldi. Senet’ül- hüzün mü
desen senet’ül -surur mu desem? Kararsızım. En zoru kız vermek. Ama Allah’tan
bir hafta arayla gelen taşınma olayı bana onu unutturdu.
Şiir yazamıyorum. Oysa geçen yıl ne kadar verimli geçmişti.
Bu ramazan çok az birkaç örnekle kapandı. Söyleşi yazılarına bile vakit
bulamıyorum. Konu başlıklarını defterime kaydediyorum ama yazmaya fırsat
bulamıyorum. Yazmak mı yaşamak mı söylemi burada cevabını buluyor ve yaşamak
gerçekten yazmanın önünde gidiyor.
Orhan pamuk yaşasaydım yazamazdım diyor ki doğru bu. Biz
ancak yaşamadığımız zaman yazarız. Hayat bize sırt çevirince biz de onu
sırtından bıçaklarız. O ölür biz hayal dünyasında yaşarız. Gerçek hayat yerine
hayallerle avunuruz. Ne diyor büyük şair Yahya Kemal ‘geçmiş zaman olur ki
hayali cihana değer.’ Ya’ her yazı yazılmasa da olur diyen ‘ akl-ı evvel sanatçıyı ne yapacağız.
Yazıcıoğlu’na bu kitabı nakşedeceğine bir insan nakşetseydin diyen Hacı
Bayram-ı Veli’nin söylemini ne yapacağız?
İşte ben de yazamadığım günler hep bunu düşünürüm. Yazmak mı
yaşamak mı? İşte en büyük mesele. En çok da okuyamadığıma üzülüyorum. Gazete ve
dua kitabım dışında face, Google plus ve internet haberleri dışında hiçbir şey
okuyamıyorum. Eve yerleşememek sorunların bitmemesi, eksiklerin tamamlanamaması,
ardında yeğenin düğünü, hepsi hepsi beni okumaktan alıkoyan şeyler.
Adamlar yine bir eylem planlıyorlar. Yok diren geziymiş yok
diren ODTÜ imiş. Adamlar yol yapımına karşı eylem yapıyor. Bu kafa yıllarca
gerici dedikleri adamların yenilik ve yatırım yapmasına tahammül edemiyor. Dün
köprüye karşı çıkıyorlardı bu gün de hem köprüye hem havaalanına hem yol
yapımına karşılar.’ Çarşı her şeye karşı’ tam da bunları ifade ediyor.
Kendilerine son model futbol sahası hediye eden bir iktidara karşı statlarda
eylem yapıyorlar. Biz bu ilkel statlarda oynamaktan büyük zevk alıyoruz
diyorlar. Biz pislik böceği gibi kendi pisliğimizde boğulmak istiyoruz
diyorlar. Yapılan bunca hizmeti görmüyorlar isyan ediyorlar. Bunca nimete
nankörlük ediyorlar.
Adamlar dış güçlerin oyuncağı olmaktalar farkında değiller.
Mısır’da Suriye’de yapılan burada da yapılmak isteniyor. Zavallı az gelişmiş
beyinler düşmanların oyununa geliyor, kendi milletinin ayağına değil kafasına
kurşun sıkıyor. İhanetin bin bir türlüsü İslam ülkelerine sergiliyor. Amerika
yeni orta doğu planını devreye sokuyor, baş aktör olarak sanıldığının aksine
Tayyip Erdoğan’ı değil İran’ı kullanıyor. İran batının müttefiki gibi kendisine
verilen rolü en iyi şekliyle yapıyor, İslam’ın kalbine öldürücü darbeyi en
korkunç şekilde vuruyor. Bu rol İslam dünyasının Sünni ve Şii diye ikiye
bölünmesini sağlıyor, kendisine altın tepside sunulan Irak’tan sonra Suriye de
de kendisine verilen saldırgan rolü en iyi, şekilde yapıyor İslam düşmanlarının
ekmeğine yağ sürmekte tereddüt etmiyor.
Hedef tahtasına İsrail’i koymuş gibi gözüküyor ama
Hizbullah’ı Sünnilere saldırtıyor. Yahudilere kurusıkı tehdit savururken Sünni
Müslümanları hunharca katlediyor. Aynı şekilde Maliki’nin aynı eylemi Irak’ta
yapmasına destek veriyor. İslam hilalinin parçalanıp ikiye ayrılmasına sonra
kırpıp kıpıp yıldız yapılmasına çanak tutuyor, bu alanda batının taşeronluğunu
gönüllü üstlenerek en büyük ihaneti sergiliyor.
Türkiye ise bu oyunda düşmanlarının tuzaklarına düşmemek
için olanca gayretini sergiliyor. Buna rağmen Türkiye ABD emrinde olmakla
suçlanıyor İran ise ABD ve batı aleyhtarlığı yalancı rolünü sürdürmekte ısrar
ediyor ve tüm dünyayı aptal yerine koyuyor.
Ahmet Kemal