Anılarda Mustafa Miyasoğlu
Mustafa Miyasoğlu hocamız vefat etmiş. Gecenin ikisinde TV
haberlerinden öğrendim. Kısa ve öz güzel bir program hazırlamışlar. Ertesi gün
de birkaç kez tekrarladılar. Öğrencilerinden kimi aradımsa ulaşamadım.
Ulaştığım Amcaoğlu gidebileceğini sanmadığını söyledi. İşten geç gelmişti.
Gidersem seni ararım demişti. Abim meclis toplantısı olduğunu söyledi. Hem
zaten o beni tanımıyordu dedi dersime girmemişti.
Bir arkadaş aradı ‘cenaze Cuma namazından sonra Fatih Camiinden kalkacak’ dedi. İmam Hatip
Lisesinden Meslek dersleri hocam Ali Nar ‘ı aramış ulaşamamıştım. Sahurdan
sonra yeni yatmıştım ki telefon çaldı. Ali Nar’dı arayan. Haberi vardı. Kendisi
de uzaktaymış gidemeyecekmiş. Dergi için yazı yazmamı istemişti.’ Miyasoğlu
hakkında yazabilir miyim ?’diye sordum. ‘Olur’ tabii dedi. ‘Tamam’ dedim oldu
bu iş içimden. Zaten karalamayı sahurdan
önce vefat haberini alır almaz yapmıştım. Bir arkadaş aradı’ haberin var mı? Dedi.
‘Kim ölmüş. ‘Var ‘dedim. ‘Biri daha var ‘ dedi. ‘Kim o?’ dedim.’ Ali Nar ‘dedi.
Yok dedim sabah namazı vakti görüşmüştük. Ali nar beyi bir daha aradım emin
olmak için konudan bahsettim.’ Onlar beni bir kere daha öldürdüler’ dedi. Oğlunun
telefonunu sordum.’ Emre’nin yok ‘dedi. ‘Mehmet’in var’. Mehmet’i aradım. Kim
olduğumu bile söylemeden öğrencisi olduğumu ifade ederek şaşkınlıkla taziye
yaptım.
Ertesi gün gazetede okudum. ‘Allah, Allah’ diyerek vefat
etmiş. En çok buna sevindim. Evet, evet en çok buna sevinmiştim. Yıllar önce
bir arkadaşım bahsetmişti. Hoca onu ben sanarak Cağaloğlu’nda gezdiriyor
kitapçıları tanıtıyormuş. Sevinmiştim bu habere de. Hoca demek ki bize de değer
veriyormuş. Pek belli etmiyordu ama içten içe çevresindeki insanlara özel bir
değer verdiği belli oluyordu bu tür enstantanelerden anlaşılıyordu bu.
Yıllarca gazetede köşe yazıları yazmıştı. İlgiyle takip
etmiştik. Gazetelerdeki sıradan yazılara benzemiyordu onunkileri. Edebiyatla
dolu doluydu. Kültürel açıdan yoğundu ve tam bizim aradığımız tarzdaydı.
Romanları sıradan değildi kaliteliydi, okuyucuyu sürüklüyordu. Denemeleri dolu
doluydu, her açıdan hocanın kültürel birikiminin ürünüydüler.
Çevresinde bir yazar grubu oluşturmuştu. Bir kısmı
öğrencilerinden olan bu gruba dergisini emanet etmişti. Her açıdan onları
destekliyordu. Bu destek onların kişiliğini örselemeyecek şekilde oluyordu. Özgürlüklerine
olabildiğince imkân tanıyordu. Aynı Üstat tavrı Nurettin Topçu, Nuri Pakdil, ,Ali
Nar gibi şahsiyetler de de vardı. Çevrelerinde bir yazar aydın grubu
oluşturuyor, düşüncelerinin devamını sağlıyorlardı. Miyasoğlu hocanın İzmit
İmam Hatip Lisesi öğrencilerinden seçtiği grubu, onlarla yakın temasını hep
kıskanmışımdır. Ama bu kıskanma haset anlamında olmamış gıpta olarak kalmıştır.
Ben o gruba fazlaca girmemiştim.
O grup Hasan Olgaç, Hasan Akay, Kemal Kahraman. Galip
Öztoprak, Hasan Fehmi Ulus, İsmail Borlak, Selami Çalışkan gibi isimlerden
oluşuyordu. Adını hatırlayamadığım birkaç kişi daha var sanırım. Yeni Sanat’ta
yazan birçok kişiyi de buraya ilave temek gerek sanırım.
Hocanın asıl talebesi ise oğlu Emre olsa gerektir. Onun
yazar olma macerasını bir karşılaşmamızda anlatmıştı bir baba hissiyatıyla da
bu işe ne kadar önem verdiğini anlamıştım.
Şimdi düşünüyorum da Hocamız keşke yeni sanat dergisini
sürdürseydi de bu yetiştirdiği kişiliklerle birlikte bir ekol oluverseydi
Edebiyat, Mavera çevresi gibi. Hocanın Hisar ve Türk Edebiyatı dergilerinde
yazdığını, dergiyi sürdürmeyerek evlatlarını yetim bıraktığını şimdi daha iyi
anlıyorum.
Allah rahmet eylesin. Allah taksiratını affeylesin.
Ahmet Kemal