EĞİTİM SİSTEMİ ÜZERİNA YAZILAR
Milli Eğitimdeki Yanlışlar 1
26 Yıllık eğitimci olarak söylüyorum. -Bunu söylerken benden daha kıdemli36 yıllık hatta 46 yıllık eğitimcilerin olduğunu bilerek söylüyorum.- hemen ekliyorum; Eğitim üzerine düşünen biri olarak söylüyorum. Umarım söylediklerim kaale alınır. Umarım yazdıklarım okunur, değerlendirilir, benim de sorunların içinde yaşayan biri olarak sorunların çözümüne bir katkım olur. Aksi halde biz de suya bir yazı yazmış, ya da havaya ateş etmiş olacağız. Olsun yine de bizden söylemek ve çeşitli platformlarda dile getirdiğimiz konuları yazmak. Varsın kimse adam yerine koymasın bizi. Varsın siyasilerimiz hep biz biliriz havalarında tüketsinler ömürlerini. Öyle de olmuyor mu zaten.
Nasılsa bir yere seçilmiş, gelmiş veya getirilmiş biri kendisini fasulye gibi nimetten sayıyor, her şeyi ben biliyorum havasında kasım kasım kasılarak geziniyor, etrafındaki yağdanlıkların poh pohlamasına aldanarak en güzel günlerini ya boş ya da yanlış işler yaparak geçiriyor. İş işten geçtikten sonra da hiçbir iyi doğru, dişe dokunur yararlı bir iş yapmadığını anlıyor, dahası onu da anlamıyor. Dalkavukların söylediklerini içinden tekrar ede ede geziyor. Ne zavallı bir durum, ne vahim bir son. Eh nasıl olsa kimse hesap sormuyor, kimse bir şey anlamıyor. O da çok önemli bir adammış gibi kurumlanıyor, etrafından iltifat bekliyor ama nerde. Kimseye bir yararı dokunmamış ki, hep dalkavukların emrinde hareket etmiş, onlar da gelene ağam gidene paşam dediklerinden dönüp ondan yana bakmıyor, tükürüklerini bile atmıyorlar ondan yana.
Neyse konumuz bu değildi. Gelelim asıl konumuza. Eğitim sistemimiz yüz yıl belki iki yüzyıllık meslek. Belki da kökleri daha derinde olan bir meseledir. Ve bir türlü halledilememiştir onca çabalara, onca allı pullu sistem değişikliklerine rağmen.
Yok, kredili sistem, yok sınıf geçme sistemi, yok ders geçme sistemi işte 80 yıldır bula bula bulduğumuz üç sistem. Hiç biri yaramıza merhem olmadı. Bir sürü bakan değişti. Bir sürü bürokrat. Hiç biri bir şey yapamadı. Her birinin derdi güya eğitim. Ama esasta kendi menfaatlerinden, hafta sonu sınavlarında nemalanmak, hizmet içi eğitimlerde gezmek, getirim elde etmek, bakanlığın tatil sitelerinde ucuz tatil yapmak, sürekli makam atlamak, iyi yağcılık yapmak.
Bu kafayla eğitime merhem olacaklarını düşünmek izansızlık olacaktır. Hani geçmişlerde ne diyordu bir sayın bakan: ‘Ah şu okullar olmasa ne güzel idare edecektim ben bu bakanlığı.’ İşte Milli Eğitim Bakanlığını 80 küsur yıl en iyi özetleyen cümle. Sanırım Sayın Bakan’ın tarihe geçen tek icraatı bu sözüdür.
Milli Eğitimi neresinden alalım tek kelimeyle fecaat. Okullar tutanın elinde kalmış, beceriksiz yönetimin kurbanı olmuş, öğrencileri zorla içine tıktığımız bir hapishane onların gözünde. Doğrusu da bu değil mi? çepeçevre bir duvarla etrafı kapalı, dış dünyayla ilişkisi olmayan, hayattan kopuk bir âlem.
Ayrıca kışla düzeninin hâkim olduğu bir yapı. İçinde yeşilin barınmadığı, baştanbaşa betonlarla kuşatılmış, ayrıca öğrencinin dinlenmesi için gerekli açık alanların sırf yeni derslik ihtiyacı yüzünden yok edildiği bir ortan. Mekânın insanca yaşamdan uzaklaştırılması için elden gelenin yapıldığı bu ortamda öğrenci yüksek duvarlardan atlayıp hürriyete uçmasın diye yüksek çitler, dikenli tellerle çevirmeyi ihmal etmiyoruz.
Okulda öğrenciye iyi model olamayan yönetici ve öğretmenler, öğrenciyi sürekli suçlamakta, kendi hataları ve kusurlarını gizlemek için hedef saptırırcasına şamar oğlanı haline getiriyor.
(Devam edeceğiz inşallah)
Ahmet KEMAL