NEFSİN
PUTLAŞTIRILMASI VE HAKİKAT ARAYIŞI
Adem’le
İblis’in ezeli düşmanlığı ebediyete kadar uzanacaktır. Bu düşmanlıkta en büyük engel
İblis’in en büyük yardımcısının içerden olmasıdır. Aslında insanın en büyük
düşmanı da kendisidir İblis değil. İnsanın İblise kadar daha çok düşmanı var.
Başta kendisi dedik. Sonra kötü arkadaş. Sonra kadın. Ve en son da evlad-u iyal.
Cennette
yasak meyveyi yedi Adem ile Havva. Allah’ın yasakladığı meyveyi yemekte en
büyük amil yine Adem’in nefsi oldu, ondan sonra eşi, en son olarak ayartıcı
şeytan yani İblis. Demek ki insanın en büyük düşmanı içinde. Böyle yaratıldı
insan. Dünyaya geliş sırrımız burada saklı. Ahsen-i takvim: Yaratılmışların en
mükemmeli olma bu imtihanın sonucu. Nefsiyle hesaplaşma, onu yenme imtihanı. En
zor imtihan da bu.
Savaştan
dönen ashabına ‘küçük savaştan büyük savaşa gidiyoruz’ demiş ve hemen
açıklamıştı. Nefisle yapılan savaş en büyük savaştır. Yavuz Sultan Selim zafer
dönüşü ordusunu Üsküdar’da bekletir, gurura kapılmamak, nefsin oyununa gelmemek
için gece olunca karşıya geçerdi. Üsküdar o zaman tenha bir bölge idi henüz
yerleşim bölgesi olmamıştı.
Peygamber
ashabı fakir Salebe bu oyuna düştü. Peygamber efendimiz as dan dan Allah’ın
kendisini fakirlikten kurtarması için dua etmesini istemiş, zengin olunca da
fakir sahabelere yardım toplayanları ‘ Bu sizin yaptığınız düpedüz
haraççılıktır.’ Diyerek boş çevirdi.İşte nefis birinanmışı yoldan çevirmişti.
Musa as ın
ashabından Samiri de altın ve gümüşlerden buzağı yaparak halka bu Sizin
Allah’ınızdır. Musa onu burada kaybetti de armaya gitti ama ben buldum. Haydi,
buna tapının’ demiş, kendisine uyanları sapıtmıştır.
Altın ve gümüşün
ayartıcılığı, insanoğlunun put yapma
eğilimi hep o iç düşmanın oyunlarındandır. Kabilin ateşe tapıcılığı
başlatmasından beri insanoğlu kendi iç dünyasında Allahlık davasına kalkışan
nefse ayna olmuştur. Bu yüzdendir ki insanoğlu her zaman puta tapmaya meyyal
olmuştur. Bu eğilim çok kere önderlerini putlaştırmaya götürmüş onu. İlk
putların Nuh as kavminin ileri gelen salih kişilerin putu olduğunu hatırlarsak
buradaki oyunun mahiyetini kavrarız.
Hakikat
arayışının çileli yolculuğunda en büyük saptırıcını nefis olduğunu düşünürsek
işimizin ne kadar zorlu olduğunu anlarız. Üstelik şairin dediği gibi ‘batıl
hemişe batıl olur amma müşkül budur ki suret-i haktan zuhur eder.’ İşte dün
önder bildiğimiz kişilerin bugün karşımıza put diye çıkması işin asıl zor
tarafıdır.
Bu zorluk doğru
yolu gösterme amacıyla yola çıkanların asıl yol kesici duruma gelmeleridir. Nefsin
ve önder nefislerin putlaştırılması budur. Hakikat arayışının ne çetin, ne
engebeli ve tehlikelerle dolu bir yol olduğunu anlayabiliriz artık.
Ahmet KEMAL