SÜSLÜ KADIN ANNEM GÜLİZAR HATUN
Hayatı Roman olur onun diyorlar ne olur bunu yaz. Olur dedim
yazarım ama bu pek kolay olmayacak. Aslında o kadar çok malzeme veriyor ki ama
ne var ki öz annemiz. Onun hakkında yazacaklarım bana yakışmayacak diye
korkuyorum. O kendine bu fiilleri yakıştırıyor ancak ben ne yapacağımı
bilemiyorum.
Babam öldüğünden beri hastalık hastası bu kadın günde üç
defa kendini doktorlara taşıttı. İmkan ve zaman bulsaydı daha fazla
taşıtacağından emin olabilirsiniz. Doktorların özel ilgisi onu kendisinden geçirir, bu anı yakalamak için
her defasında bir hastalık uydurur, sonunda kendisini hastaneye ya da bir özel
doktora götürttürürdü.
Aldığı ilaçları göstermelik bir iki defa kullanır sonra da
bana bunlar fayda etmedi diye bas bas bağırır, kendini tekrar hastaneye
taşıtırdı. Tekrar aynı senaryoyu oynar, bizi eninde sonunda ikna ederdi. Bitmez
tükenmez karın ağrılarından bahseder, karnım midem diye bağırır, bazen ikisini
ayırır ya sadece karnım, ya da sadece midem ağrıyor diye dünyayı ayağa kaldırıldı.
O bitmez tükenmez karın ağrısı öldürdü bitirdi bizi. İlk kez
ben onu Ankara’da çalıştığım yıllarda evime götürdüğüm zaman başlattı o karın
ağrısını. Arkadaşımın taksisiyle ilçeden Ankara’ya hastaneye götürdük onu.
Doktor :’Hiçbir şeyi yok’ dedi. Ama gel gör ki bunu anneme anlatmak mümkün
olmadı. İnat etti: ‘Bu doktorlar bir şey bilmiyor’ dedi. Bir hafta geçmeden
yine aynı hastalık numarasıyla kendisini hastaneye attırdı. Arkadaşım birincide
benzin parası almamıştı am bu kez ben ısrar ettim. Keşke birincide de ısrar
etseydim. Ama o para yerine dua istedi. Annem de ona:’İnşallah daha iyi bir
araba alırsın‘ diye dua etti. Arkadaş araba aldı ama ne badirelerden sonra. O
arabayla kaza yaptı. İçinden sağlam çıktığına şükretti. Sonra Doğan SLK satın
aldı.
Annem bir ya için geldiği Ankara’dan 20 gün içinde ayrılmak
istedi. Oysa ben onu daha fazla tutmayı düşünüyordum. Ama olmadı. Her gün
sürekli onunla ilgileniyor onu oyalıyordum. Bir dakika ara vermiyor sürekli
onunla konuşmamı istiyordu. Gazete okumama izin vermiyor, ona okumamı
istiyordu. Ben hep onun dediğini yapıyor, onu bir an boş bırakmıyordum. Bana
resmen için işkencesi yapıyordu. Bir gün okuldan eve geldim dışarda karşıladı
beni, eşimden şikayet etti:’ Beni bırakıp gitti’ dedi. Beni eşimle kavga ettirdi.
Abimi çağırttı, kendisini otogardan aldırdı. Memlekete
dönünce yapmadığını bırakmadı. Kayın valideme giderek bana verdiği ahşap
sofrayı geri istedi. Beni rezil etti. Bu onun ilk faciası değildi.
Daha beni evlendirmeye niyet ettiği yıllardı. Bir sürü kız
görüyor, hiçbirini beğenmiyordu. Beğendiği kızların da tabiri caizse içine
düşüyordu. O zaman da tabii ki bu görgüsüz kadını kız ve ailesi reddediyordu.
Sonra da seni kimse beğenmiyor, yaşlı buluyorlar diye evlenmekten vaz geçirmek
istiyordu. Tek bekar oğlu ben kalmıştım. Benden küçük kardeşimi bir yolunu
bularak benden önce evlendirmişti. O benimle yaşamak istiyordu. Beni elinden
kaçırınca en küçük kızına ayni senaryoyu uyguladı. Ama onu da başaramadı.
Ben onun oyununu sezmiş, benden ümidini kesmesi için hac
öncesi onunla kavağa koparmıştım. Bu çok huysuz demiş, o gün benden umudunu
kesmişti. Fakülteyi bitirmiştim ama hala evlenemiyordum. Başımdan başarısız bir
evlilik girişimi geçmişti. İkincisine ben teşebbüs ettim ama o mutlaka
bozacaktı. Emindim. Babama durumu anlattım. Onu ihtiyarlığında babasının evine
göndermekle tehdit etti. Bu boşama demekti onun lisanında. Korktu ama o
yapacağını yapacaktı. Ben de kız görmeye onu değil kız kardeşimi götürdüm. Ama
o kız istemeye gelecekti. Aksi halde kız evi kızı vermeyebilirdi. Götürdüm ama
babamın tehdidi altındaydı. Yine de surat astı kızı görünce. Çirkin bulmuştu.
Bir şey söylemedi ama bakışlarıyla her şeyi anlatmıştı.
Ahmet KEMAL