BATI KUKLA SEVER
Batı ve içimizdeki ajanları halkını gerçekten seven, onun
için çalışan, batının menfaatleri yerine milli menfaatleri kollayan
yöneticileri sevmez. Batı doğu ülkelerinde kendilerine sadık, emirlerine itaat
eden, köle ruhlu kuklaları sever.
Batı dünyada büyük bir sömürü düzeni kurdu sanayi
devriminden beri. Sanayi hammadde isteyen dev bir canavardı ve her geçen gün
büyüyor, büyüdükçe daha fazla acıkıyor, acıktıkça yiyecek bir şeyler arıyordu.
Kendi topraklarındaki hammadde yetersizdi bu canavar için. Yeni yerler
bulmalıydı. Yeni yeraltı kaynaklarını yeni coğrafyalarda arayacaktı. Aradı ve
buldu da. Önce büyük petrol kaynaklarını keşfetti. Bu kaynakları yiyip yutmak
için Osmanlı Devletini parçaladı. Küçük coğrafyalara ayırdığı Osmanlı hinterlandındaki
tüm kaynakları sömürmeye başladı.
Sömürüsüne engel tanımıyor, engel olma ihtimallerini önceden
önlem alarak bertaraf ediyordu. Devletler yıkıyor, devletçikler kuruyordu. İç
karışıklıklar çıkarıyordu. Devrimler planlıyor ve uyguluyordu. Askeri ihtilaller
yapıyor, onlarla da yetinmiyor, halklara ihtilaller yaptırıyordu.
Kuklalar buluyor, olmazsa yetiştiriyordu. Yeri ve zamanı
gelince pek güzel kullanıyordu. İyi niyetle başlatılmış eylemlere sızıyor
onları amacından saptırarak kendi emelleri doğrultusunda kullanıyordu. Gönüllü
köleler yetiştiriyor, sırası gelince bunları devreye koyuyor, planlarını bunlar
sayesinde tıkır tıkır işletiyordu.
Bu gönüllü işbirlikçi kuklaları yüksek makamlara getiriyor,
gerektiğinde onlardan istediğini pek kolay elde ediyordu. Kuklalarına hükümet
kurduruyor, hükümet yıktırıyordu. Örgütler kurduruyor, örgütler yıkıyordu.
Büyüyen örgütleri parçalıyor, kendi aralarında savaştırıyordu. Dindar insanları
inançlarına karşı savaştırıyor, çelişkiye düşürüyor yahut yanıltma tekniğiyle
kendi emelleri doğrultusunda kullanıyordu.
Büyük bir tiyatro sahnesine dönmüştü dünya. Her şey bir
tiyatro oyunu gibi önceden yazılıyor, belirlenen oyunculara oynatılıyordu.
Oyuncular değişiyor ama oynanan oyun hep aynı kalıyordu. Oyun içinden oyun
çıkıyor, oyunlar hiç bitmiyordu.
Her şey öyle hızlı
olup bitiyordu ki kimse olan biteni fark etmiyordu. Milleti için çalıştığını
zanneden birçok kişi ve kuruluş beynelmilel güçlerin oyununa geliyor, onların
kötü emellerine alet oluyordu.
Her şey öyle karmaşık bir hal alıyordu ki kim dost, kim
düşman anlaşılamıyordu. At izi it izine karışıyor, hiçbir şey anlaşılmıyordu.
Kurt bulanık havayı sever misali birileri sürekli ortalığı toza dumana
katıyordu.
Çeşitli entrikalar çevriliyor, kuklalara adam süsü
veriliyordu. Emre uydukları sürece el üstünde tutuluyorlar, emir dinlemez
olunca da alaşağı ediliyor, ya hayatlarına son veriliyor ya da aşağılık bir
hayata mecbur ediliyorlardı. İşlerine yaramayanları bir yolla tasfiye
ediyorlar, kullanamadıklarını en korkunç yöntemlerle hayata geldiklerine pişman
ediyorlardı. Kullanma süresi geçen kuklaları da bir şekildi yok diyorlar,
kendilerine zarar eremez hale getiriyorlardı.
İran Şahı bunlardandı, Nasır bunlardan biri, Enver Sedat
bunlardan biriydi. Zülfikar Ali Butto ve kızı bunlardandı. Kadirov bunlardan
bir ama hala kullanma tarihi geçmemiş. Şerif Hüseyin bunlardan biri, Saddam
bunlardan biri, Kaddafi bunlardan biriydi. Hafız Esad, oğul Esad bunlardan
biri, Mübarek bunlardan biriydi. Sisi bunlardan biri, kral Hüseyin bunlardan
biriydi, Kral Abdullah bunlardan biri. Kenan Evren bunlardan biri, Demirel
bunlardan biriydi. Karzai bunlardan biri, Burhaneddin bunlardan biriydi. İsmet
İnönü bunlardan biriydi, Cevdet Sunay bunlardan biriydi. Bu yazıyı bana ilham
eden Ekmeleddin İhsanoğlu bunlardan bir olmaya aday.
Ahmet KEMAL