MÜSLÜMANLARIN DÜNYEVİLEŞMESİ
Günümüz Müslümanının dünya ile imtihanı oldukça zorlu. Bir
yandan artan refah seviyesi, bir yandan teknolojinin sunduğu imkanlar bu
dünyevileşmeyi oldukça kolaylaştırıyor. Kolayca elde edilebilen özel
otomobiller, gelir düzeylerinin yükselmesi bu dünyevileşmeyi zorunlu hale
getiriyor adeta.
Dün yadırgadığını bugün yapar hale geliyor günümüz
Müslümanı. İşten gelince oturuyor TV’nin başına, yemeğini de namazını da TV’ye
göre ayarlıyor artık. 3 T kuralı diyor buna bir hocam. Açılımı terlik, takke,
televizyon. TV çıktı çıkalı böyle oldu.
Babam TV’ye direndi. O eski kafaydı. Cami görevlisiydi. İlk
defa TV’yi evine alan amcamdı. Biz ona gidince aval aval seyreder, ne büyük
mutluluk diye imrenirdik. Bir gün bizim de olacak mı diye hayal edere dururdum.
Kahvehanelerdeki TV’leri seyretmek için yaşımız pek küçüktü. Ancak dışardan
bakabilirdik. Komşunun TV’si pencereden görünürdü, oradan gördüğümüz dünya
sihirli masal dünyasıydı sanki.
İlk TV’yi ben aldım Babamın evine. Üniversiteyi bitirmiştim.
Eve dönmüş atanmayı bekliyordum. İstanbul’da bekar evimde tek elektronik aletim
eski kiracı arkadaşımdan bana evle birlikte kalan teypti. Kasetçalara biz bu
adı vermiştik. İki tane kasetim vardı bir Sezen Aksu’ya diğeri
İlk özel dersimden eski siyah beyaz çok kullanılmış bit TV
almıştım. Babamı İngilizce çalışacağım diye kandırmıştım. İlk atandığımda ev
sahibinin eski TV sini emanet almışım. O renkli TV almıştı. Emanetini kısa süre
sonra almış, benim TV keyfim de uzun sürmemişti.
Sonra otomobil devri başladı. Babam sırf iş sahibi olsun
diye bir Murat 124 satın aldı. Ticari amaçlı olduğu için binmeye hiç hevesli
olmadım. Zaten o zamanlar hep kitap okur nasıl sürüldüğüne hiç aldırmazdım.
Bütün kardeşlerim meraklıydı ben hiç oralı olmazdım. Abim bile durumun farkına
vardı. Arabayı sürmeyi hiç merak etmiyorsun deyip sürmemi istemiş bense onu
istop ettirmiştim.
Yıllar geçti, her kes bisiklet alır gibi araba alıyordu.
Sürmeyi bilmedikleri arabaları satın alıyor, sağa sola çarparak sürmeyi
öğreniyorlardı. Ben de para biriktirmeyi akıl etmiş, yavaş yavaş hazırlık
yapıyordum. Lojmana geçip kiradan kurtulunca biraz tasarruf yapmaya
başlamıştım.
Yıllar geçti ben hala arabanın iki tekerinin parasını
toplayamamıştım. Ama buna da şükürdü. Ne demiş bir nal bulan adam. 3 nal bir at
kaldı. Bizimkisi de o hesap. Memleketime tayin olmuştum. Ama kiralık evlere
gücüm yetmiyordu. Sonunda kentin varoşlarında 2 oda bir sofalı eve taşınmıştım.
Buraya iki arabayla varıyorduk. İşyerine yayan gidebiliyordum ama Annem ve Kayın
Valideme iki arabayla gidebiliyorduk. Bu da bize pahalıya patlıyordu.
Sonra araba aldık sonra ev. Çünkü bu arada babamdan kalan
arsalar değerlenmişti. Biz de ağır kira yüzünden onları satıp daire almış kalan
parayı da birikimlerimize katarak 15 yaşlarında bir otomobil almıştık. Bu arada
hemen herkes araba alma yarışındaydı. Yıllar geçti araba değişme ve yenileme
modası başladı. Evlere plazma TV’ler alınmaya TV’ler 2, 3’lenmeye başladı.
Şimdi arabalar 2’lenmeye 3’lenmeye başladı. Şimdi AVM hastalığı başladı.
AVM’lerde gezmek her gün bir şey satın almak, almasa da bakmak bir kişisel
tatmin aracı haline gelmeye başladı. Sinemaya gitmek, internet sevdası, pahalı
cep telefonları, Ipadlar, Iponlar kırıla gidiyor. Laptoplar, tabletler elden
düşmüyor. Facelerde sohbetler, tweterlarda vakit geçirmeler, instgramlarda
fotoğraf paylaşımları gündelik hayatın bir parçası haline geldi. Pahalı
otellerde tatil yapma, her yıl umre seyahatleri de mutat işlerden oldu.
İşte dünyevileşmenin dünü ve bugünü. Kendi hayatımdan örnekleyerek
anlattım size. Nereden nereye geldik nereye gideceğiz ayırın siz düşünün.
Ahmet KEMAL