TOPLUMUMUZ
VE İNSAN YAPIMIZ
Hayatımız
pamuk ipliğine bağlı. Her an ölümle karşı karşıyayız. Ölüm bize ne uzak/ölüm
bize ne yakın/ölümsüzlüğü tattık /bize ne yapsın ölüm’ diyen şairi anmak
gerekecek burada. O da kanser gibi amansız bir hastalıktan ölmüştü. (Mehmet Akif
İnan)
Bir yandan
hastalıklar, diğer yandan toplumumuz için bir vakıa haline gelen intihar
vakaları, öldürmeler hayatta kalmamızı oldukça zorlaştırmakta. Toplumu saran
mutsuzluğun yol açtığı depresyon en büyük tehlike. Hayattan zevk almayan,
alamayan toplum ne denli zenginleşirse zenginleşsin bir değer ifade etmiyor.
O halde ne
yapmalıyız. Bunca yıldır dini değerlerin yozlaşması, hayatın alabildiğine
maddileşmesi, insanların sözde inançlı ama özde maddeci bir kişiliğe düşmeleri
her şeyi berbat eden bir durum. Ne denli ekonomik olanaklara kavuşursa kavuşsun
mutlu olamıyor, yaşama sevincini hissedemiyor insan.
Her şeyiyle
Batılaşmış, maddeci bir felsefeyle yaşamaya başlamış bir Müslüman toplum, adı
ne denli Müslüman olursa olsun gerçekte maddeci bir kişiliktir, erdemden ve yardımlaşma
duygusundan uzak bu kişilik yapısı kendi kendisinin canavarı haline
gelebiliyor.
Cömertlik ve
fakirleri koruma, yardımlaşma duygusundan uzak, bencil yaşama duygusuna sahip
insanın yaşama sevinci duyması imkansız. İyilik yapma ve bununla yaşama aşkına
kavuşamamış insan tipi her zaman için kendi kendine zararlı bir varlık haline
gelmesi mümkün.
Osmanlı
toplumunun vakıf anlayışının yaygın oluşunu düşünürsek, bu gün bu anlayışa
tekrar geri dönülmesinin ne kadar önemli olduğunu –bir az sosyolojik okuma
yaparsak- anlayabileceğimiz açıktır.
Günümüzün
insanı batı tipi kurgulanmış, zavallı, bencil, tüketici, hırslı, egoist ve
hedonist yapıdadır. Hazcı insan tipi sonunda yaşama sevincini tüketmektedir. Bu
da toplumuzun geleceğini, insan yapımızı tehdit eden en büyük sorundur.
Ahmet KEMAL