Zulüm Yalnızca Saddam’a Mahsus Değil
İÇİMİZDE GİZLİ ZALİMLER
Evet, zulüm ve zalimlik içimizde gizleniyor. Zulüm sadece
Saddam, Esad, Mübarek gibi diktatörlerin işi değil. Zulüm sadece Saddam gibi
diktatörlere mahsus değil. Ben geleceğin kara yüzlü zalimlerindenim diye Şaire
hak vermemek elimizde değil.
Evet, her insanın
içinde bir zalim gizli. Elimizde fırsat geçtiğinde her şeyi yapabilen bir ruh
yaşatıyoruz içimizde. Görünüşte ne kadar insancıl, ne kadar merhametli olursak
olalım, bu gizli zalim tarafımız mevcut. Her birimizin acımasız yanımızla
acıyan, merhamet eden yanlarımızın derecesi farklı.
Her birimizin Allah’tan korkumuz yanında O’na olan sevgimiz
de farklı. İşte bu korku ve sevgimiz derecesinde ya zalim, ya da merhamet
abidesi olabiliyoruz. Elimize fırsat geçirdiğimiz ilk an ve yalnız kaldığımız,
güçlü olduğumuzu hissettiğimiz ilk yerde gerçek yüzümüzü ortaya
çıkarabiliyoruz.
Gerek yalnız kaldığımız yer ve zamanda yaptıklarımız,
gerekse savunmasız kişi ve hayvanlara karşı tavırlarımız bu gerçek yüzümüzü
ortaya koyuyor. İşte ruhumuza bir ayna tutarak söyleyebiliriz ki nefsimizin
vahşi ve hayvani yanı yeri geldiğinde alabildiğine zalim ve korkunç olabiliyor,
bazı durumlarda bu korkunç yüz pek açık seçik fark edilebiliyor. ‘Ben geleceğin
kara yüzlü zalimlerindenim’ diyen şair işte bu yanımızı bize fark ettirme
peşinde.
Adam ali oluyor ilk icraat olarak babasını astırıyor. Yahut
anane babası elinde ihtiyarlıyor o onları kapı önünde bırakıyor. Yahut karısını
bir gece yarısı kapı dışarı edebiliyor yahut çocuğunu sokaklara terk
edebiliyor. Veya sevmediği bir adamın ayağını kaydırıyor, ona iftiralar atıyor,
o da yetmiyor, karı kocanın arasını açıyor, boşanmalara sebep oluyordu.
Nice çocuklar evsiz, yurtsuz kalıyor bu tür hareketler
sonucu. Buna neden olanlar belki de kendilerini dindar ve insancıl kişiler
olarak takdim edebiliyorlardı. Dahası adam karısı ve çocuklarını terk ediyor,
onları kimsesiz ve aç bırakabiliyor. Bu kişi kendisini dindar ve merhametli bir
sayabiliyordu.
Adam karısı ve çocuklarını soğukkanlılıkla öldürebiliyor
buna kendince haklı sebepler bulabiliyordu. Ya da kitleleri savaşa sürükleyen
bir lider oluyor, halkının ya da başka halkların üzerine ateşli, kimyasal veya
biyolojik silahlar kullanabiliyor, binlerce kişinin ölümüne binlerce çocuğun
yaralanmasına acı çekmesine sebep olabiliyor ve kendisini adil bir insan,
misyonu olan biri olarak takdim edebiliyordu.
Yahut binlerce masum evli kadının ırzına geçebiliyor, anne
karnında binlerce bebek ve savunmasız çocuğun hayatına son verebiliyordu. Yahut
üç kuruş için birilerinin canına kıyabiliyor, karısının dul ve çoluk çocuğunun
yetim kalmasına sebep olabiliyordu.
Yahut daha fazla kazanabilmek için ürünlere kanserojen
maddeler katabiliyor, erken ve acılı ölümlere neden olabiliyorduk. Yahut para
için ameliyatlar yapıyor, insanların hayatını karartabiliyoruz. İşte bunlar
zulmün ta kendisidir. Dahası insanların din duygularına zarar veriyor, onların
ebediyetlerini karatmaya sebep olabiliyoruz.
Bürokrasi de halkın işlerini
zora sokuyor, onlara zulüm etmekten zevk alabiliyoruz. Bu aynı bir çocuğun
böceklere işkence ederek zevk almasına benziyor, biz o çocukla aynı ruh haline
sahip olabiliyoruz. Yahut bir öğrencinin öğrenim hayatına haksızlıkla son
verebiliyor, bunun için görünüşte haklı neden ve delillere sahip olduğumuz
sanabiliyoruz.
Yahut yarım yamalak bilgimizle bilim adamı titrine
sığınarak, kendimize ün sağlamak adına onların inançlarını tahrif edebiliyoruz
hiç yüreğimiz titremeden, hatta hiç utanmadan, sıkılmadan. Dahası övünerek, iyi
bir şey yaptığımızı iddia ederek, hatta dini ihya ettiğimiz zannederek.
Bazen de kendimizi kurtarıcı ilan ederek yapıyoruz bunları.
Halkı ve dini hurafelerden kurtarma adına onların inançlarıyla oynamaya
kalkıyor, kendimizi ebedi cennetlik ilan ederek, cehennemde yerimiz
derinleştiriyoruz. Üstüne üstlük kendi dışımızdakileri cehennemin dibine kati
bir kararla yollamamız yok mu evlere şenlik.
Zulmün daha hangisini yazayım ki. Hayatımızın her yanında
boy veriyor bu zehirli yemiş. Onu afiyetle yiyoruz, zevkle çiğnemeye devam
ediyoruz.
Ahmet KEMAL