EĞOİZM, BENCİLLEŞME VE BİREYSELLEŞME
Çağın en büyük yanılgısı bu. Artan gelir ve yükselen refah
seviyesi bencilliği kamçılıyor. Bu bencillik o kadar ileri dereceye varıyor ki
dönüp bireyi vuruyor. İnsan yalnızlaşıyor, ruhen hastalanıyor, çaresiz ve zayıf
bir birey haline geliyor. Bununla da kalmıyor, yalnızlaşan bireyin sorunları
arttıkça artıyor, baş edilmez hale geliyor ve hayat yaşanmaz hale geliyor. Ve
sonunda insan etrafını ateşler sarmış akrep gibi kendini zehirliyor. Kısacası
çareyi kendini öldürmek, hayatına son vermekte buluyor. İntihar çaresiz insanın
çaresi, çıkışsız dünyanın çıkışı oluyor.
Bu egoizm yenidünyanın çehresini gösteriyor. Bu çehre asık
bir çehredir ve bu çehre mutlu bir görünüş arz etmiyor. Bu aşırı bencillik
insanın yapısına aykırı, yaradılışına ters olduğu içindir ki insan mutsuz
oluyor, dünya yaşanılacak yer olmaktan çıkıyor, ölünecek yer haline geliyor.
Fakir ama mutlu insan tipi kalkınmasını başarmış toplumlarda
zengin ama mutsuz kimlikler yaratıyor. Fakir toplumların zenginleşme hayalleri,
erişemedikleri nimetlere erişme hayalleri vardır ve bu toplum bireyleri bu
hayallerle sıkıntılara katlanmakta, yokluklara sabretmekte, azla yetinebilmeyi
öğrenmekte, israftan uzak, sade, basit yaşayabilmekte ve mutlu olmayı
becerebilmektedir.
Zenginleşen tolum, maddi olanakları elde ettikçe paylaşma
alışkanlığını kaybetmekte, daha fazla mal edinme hırsıyla daha yoğun çaba sarf
etmekte, bunun sonucu kendine, ailesine ve çevresine daha az zaman
ayırabilmekte, geçmişte hayal ettiği nimetlere kavuştukça, hayallerini
kaybetmekte, onlardan aldığı hazzı kavuştuğu nimetlerden alamamakta, git gide
yaşama zevkini kaybetmektedir. Aynen gençliğinde işsiz ve fakir olan kişinin
yaşlılığında zengin ve mutsuz bir insan gibi, her şeyin hayal, gerçeğinden daha
tatlıdır gerçeği çıkıyor burada karşımıza.
Paylaşmayı kaybeden toplum birbirine olan sevgi ve saygısını
kaybetti. Sevgisiz toplum birbirine yabancılaştı. Yabancılaşan toplum
birbirinden uzaklaştı. Sevgi ve saygı kaybolunca yalnızlaşan toplum mutsuzluk
merdivenlerinden aşağı son hızla yuvarlanmaya başladı.
Bu mutsuzluk yokluktan değil varlıktan kaynaklanan
mutluluktur. Nimetlerden nimetlere koşan insanoğlunun ruhu gitgide acıkmakta,
kişi asla mutluğu yakalayamamaktadır.
Zenginleşen toplumlar doğal hayatı zedeleyerek insan
tabiatına aykırı bir çevre sunmakta, bu da bu toplumların mutsuzlaşmasına neden
olmaktadır. Ayrıca maddi ilerleme hayatın sade ve basitliğini ortadan
kaldırmaktadır. Sessiz ve sakin toplum gidip yerini insan tabiatına zıt
gürültülü bir topluma bırakmakta, artan gürültü kirliliğe ulaşmakta, bu gürültü
kirliliği de insanı mutsuz eden nedenler arsında bulunmaktadır.
Maddi zenginlikle birlikte hayatı işgal eden teknolojik
aletler mutsuzluğun başka bir nedenini oluşturmaktadır. Kişi ile kendi, kişi
ile ailesi ve toplumu arasına giren teknolojik aletler insanı mutlu etmemekte,
mutsuzluklarını artırmaktan başka bir şeye yaramamaktadır. Bunun yanında bu
teknolojinin ve onun maddi külfetlerinin altında ezilen insanoğlu büsbütün
mutsuz olmaktadır.
Bankalar, borçlar, kredi kartları ve fatura ödemeleriyle
yorulan insanı hiçbir şey mutlu edememektedir.
Ahmet KEMAL