HAYATIMIN GİZEMLİ ANLARI
7
Validemin 5.erkek
çocuğuyum. Validem 4. erkek çocuğundan sonra kız çocuk istemiş ama bu kez de
amaçlarına ulaşamamışlardı. Ama yakışıklı olduğum için bir nebze olsun
ferahlamışlar, bana çocukken ölen büyük abimlerden birinin ismini vermişlerdi.
Ben aslında onun yerine yaşayacaktım. Benden önce ölen çocuk
sayış bir değil ikiydi. Birinin adı Adem’di öbürünün adı bana verilen addı;
yani İsmail. Ben onun yerine yaşayacaktım. Bebeklerden birini mamasını çok kuru
yaptığı için yemek yerken öldüren annem bunu cahilliğine veriyordu.
Benim doğumum önemli olaylara sebebiyet vermişti. Anne
karnında kente göçmüş, dayımın evinde misafirken dünyaya gözlerimi açmıştım.
Babam kadrolu işe girmişti. Ardından ev yapma girişimin başlatmış, önce dedemin
ahırının üstüne ufak bir ev yapmış, sonra da halamla sırt sırta bitişik iki
katlı evini tamamlamıştı.
Küçük ahşap ev nohut oda bakla sofadan ibaretti. Kışın küçük
bir odaya tıkışır, yazın bakla sofada otururduk. Beslenme yetersizliğinden verem
olmuş, doktor en kıymetli yiyeceğinizden buna yedirin de gözünüz arkada
kalmasın demiş. Babam da çok sevdiği ve yalnızca kendi yediği bal ve yağ
karışımından bana yedirmiş, beni bilerek ya da bilmeyerek hayata döndürmüştü.
Artık beleş yaşıyordum. Beslenme yetersizliğimiz sürüyordu
oysa. Fakirlikten et yüzü görmüyorduk. Kurbandan kurbana et yiyorduk. Turşu
kavurması ve karalahana yemeğinden başka beslenme aracımız yoktu. Ekmeğimiz
mısır unundan yapılıyordu. Annemin meşhur mıhlamasını yemek bir şanstı.
Dört erkek kardeştik. Ben kardeşimin salıncağını sallıyor
kapı ile pencere arasına gerilmiş salıncağı biraz fazla sallayınca
düşürüyordum. Ben de dik olan merdivenden aşağı düşüyor, kafamı gözümü
yarıyordum sık sık. Böylece hızlıca sokağa çıkmış oluyordum. Hala bu olayların
izini bıyık kısmımda taşıyorum. Bıyığımın darbeli yerinde kıl çıkmaması o
günlerin hatırasıdır.
Çocukluğum çamurlu sokaklarda geçti. Sokağın içi su
çukurlarıyla doluydu. Bu çukurlara bata çıka neşeli oyunlar oynardık. Okula
gitmemiz netameli oluru. Çoğunlukla ayakkabılarımızın içi su dolu olurdu.
Ayaklarımız vıcık vıcık olurdu. Sokağımızda elektrik ve su yoktu. Sokağın
başında tek çeşmeden taşıma suyla idare ederdik. Çeşme başı su alanlarla dolup
taşardı.
Her taraf yemyeşildi o zamanlar. Evlerden çok bahçelerimiz
yer alırdı sokakta. Sokağımızın yakınlarında büyük bahçeler vardı. Hepsi
ekilirdi. Çeşit çeşit meyve ağaçları vardı. Bu meyvelerden biz de
yararlanırdık. Zaten o zamanlar pazar kurulmazdı ilde. Yahut biz öyle
zannederdik. Çünkü bahçelerimizde her şey yetişirdi. Ah ne günlerdi onlar…
Ahmet KEMAL